
Narsisizme Dair
- Ahmet SALMAN
- 1 gün önce
- 6 dakikada okunur
Psikanalitik kuramın ortaya çıkışından itibaren üzerinde sıklıkla durulan bir konu olan narsisizmin ve onun yıkıcı sonuçlarının ilk bilmecesi, ilk patolojik narsisizm vakası olan, “Eco ve Narcissus” efsanesiyle kayıtlara geçmiştir. “Metamorphoses” isimli eserde bu efsaneye yer veren yazar Ovid’le ve ardından narsisizmi ele alan Freud’la birlikte artık narsisizmin ve patolojik tezahürlerini anlamanın önemi kavranmaya başlamıştır.
NARSİSİZM
“Narsisistik” terimi, özelikle öz saygılarını, kendileri dışındaki insanlardan onay ve beğeni alarak koruma çabası etrafında bir dizi düşünce duygu ve davranış örüntüsü geliştirenler için kullanılır. Narsisizm, bireyin aşırı bir şekilde kendini önemseme, başkalarını kullanma, empati eksikliği ve grandiyöz bir benlik algısına sahip olma eğilimini ifade eder. Bu bozukluk, bireyin kendi gücü, başarısı ve üstünlüğüne aşırı bir şekilde odaklanmasıyla karakterizedir. Bu da, diğer insanları küçümseyici bir tutumla değerlendirme, kendi çıkarları için kullanma eğilimine eşlik eder. Çünkü gerek romantik ilişkisinde gerek iş ve sosyal ortamında, sürekli olarak başkalarını kontrol etme, kendi fikirlerini dayatma ve eleştirilere karşı aşırı savunmacı bir tutum sergileme gibi davranışlar narsisist kişilik bozukluğunun bir başka göstergesidir.
Dolayısıyla bu tür etkinliklere duyulan ihtiyacın zorunluluğu, sıklığı ve şiddeti oranında ise narsisistik patolojinin ağırlığından söz edebiliriz. Sonuç olarak kişi, yaşamını kendilik saygısını kazanmaya ve sürdürmeye yönelik etkinlikler tarafından ne oranda dolduruyorsa o oranda narsisistik olduğu söylenebilir.
NORMAL VE PATOLOJİK NARSİSİZM
Narsisizmi normal ve patolojik olarak ikiye ayırmanın tarihçesini anlatıp okuyucu daha da sıkmak istemiyorum ancak normal ve patolojik narsizmi iki farklı yapı olarak görmek yerine; yani “narsistik ihtiyaçlar” olarak değerlendirilebilecek en hafif narsisizmden, narsisistik patoloji olarak değerlendirilebilecek ağır narsisizme kadar özgün ve çok boyutlu bir derecelendirme yapılması gerektiği açıktır. Böylece ne ölçüde ve ne şiddette bir narsistik patolojiden bahsedildiği konusu daha anlaşılır olacaktır. Sağlıklı veya bir diğer adıyla adaptif narsizim; kendini onaylama ve bunun için dışarıya ihtiyaç duymama, kendini ifade etme, yaratıcılıktan ve deneyimden keyif alma kapasitesine sahip olup, gerçekçi ve tutarlı bir hedefe adanmışlık göstermeyi ve ötekilerle kalıcı ilişkilere derinlikli bir yatırım yapma potansiyelini de gerektirir. Nitekim Kerberg'e (1975) göre de sağlıklı narsisizm ile sağlıklı nesne ilişkilerinin gelişimi bir arada olma eğilimindedir.
Patolojik narsizizm ise, sadece kendiliğe değil aynı zamanda patolojik bir kendilik yapısına yapılan saldırganlık yatırımını içermesi sebebiyle hem çocukluk çağı narsisizminin fiksasyon aşamalarından hem de normal yetişkin narsizminden ayrılır. Ayrıca patolojik narsisisim aşırı büyüklenmici bir kendilik ile karakterizedir ve kişi narsisistik özelliklere sahip olsa bile aşırı büyüklenmecilik normal narsisizm de yoktur. Özellikle de bu patolojinin derecesi, normal ya da yüksek işlevsellik gösteren narsisistik kişilerde olduğu gibi, kendisinin ve ötekinin içsel temsiline yapılan olumlu ve pozitif yani libidinal duyguların, saldırgan duygulara oranla ne ölçüde baskın olduğuna göre değişmektedir.
NARSİSİZM VE CİNSEL YAŞAMI
Kişiliğimizi, yani hayatımızı belirleyen en önemli unsurların bir tanesi de cinselliktir. Kişilerin cinsel kimliği, yönelimi veya edindiği cinsel roller aynı zamanda yakın ilişkilerin işleyişini ve kalitesini belirleyen önemli ögelerdir(Şahin, 2023). Webster ve Brian (2006) yaptıkları bir çalışmada herhangi duygusal bir bağ kurmadan girilen cinsel ilişkiler ve cinsel tercihlerin narsisizm ile bağlantılı olduğunu bulmuşlardır. Wryobeck ve Wiederman (1999) yaptıkları bir çalışmada narsisistik örüntüler gösteren bireylerin, riskli cinsel davranışlarının daha fazla olduğunu belirtmişlerdir. Narsisizmli bireylerde cinsel sapkınlıkların yanı sıra uygunsuz aşırı talepkar cinsel davranışlar da görülür ve bunların bir kısmı sosyal olarak kabul edilemeyen türlerde olabilir. (Örn: ensest yasağını umursamamak)
Öte yandan, büyüklenmeci kendiliğin korku kaynağı haline gelmiş olan performans düşüklüğüne bağlı anksiyete ve bağlanma güçlükleri, cinsel yaşamlarına da sirayet eder ve bu da erektil disfonksiyon, aşırı ejekülasyon kontrolü gibi semptomları ortaya çıkarabilir.
NARSİZİM VE UTANÇ
Patolojik narsisizme sahip bireylerde benlik saygısının düzensizliği, utanç duygusunun varlığıyla ilintilidir. Utanca bağlı gelişen benlik saygısındaki düzensizlik genel olarak tüm narsisistik bozukluklarda bulunmasına rağmen, deneysel olarak öncelikle kırılgan narsistik ruh halleriyle ilintili olduğu görülmüştür (Zimmerman ve vd., 2020). Yakın zamanda yapılmış başka bir araştırmaya göre hem büyüklenmeci narsisistik hem de kırılgan narsisistik bireyler benlik saygısına yönelik tehditlere öfke ile yanıt verirken, kırılgan narsizizme sahip bireylerin, aynı zamanda üzüntü ve utançla da yanıt vermesinin muhtemel olduğu görülmüştür. Ritter ve meslektaşları(2014) Borderline kişilik bozukluğu komorbitesine sahip olan ve olmayan narsisizimli bireylerde utancı değerlendirdikleri bir çalışma yapmışlar ve narsisizimli bireylerdeki utancı, tüm gruplara göre anlamlı düzeyde yüksek bulmuşlardır. Tüm bunlar “utanç” olgusunun, narsisizimli bireylerde davranış ve duygulanımlara renk veren önemli bir faktör olduğunu gösteriyor. Aslında böylesine büyük ve yüce bir şahsiyetin, en çok korktuğu ve en yıkıcı olarak deneyimleyeceği duygunun “utanç” olması, bu alanda çalışmayan kişilere oldukça şaşırtıcı gelecektir. Ancak bu konuyu şimdilik bu uzunlukta tutmak yeterli.
HASET VE NARSİSİZM
Haset psikoloji, din, edebiyat gibi insan yaşamının her alanında ve çeşitli bağlamlarda rastlanabilecek bir duygudur. (Klein, 1957)’a göre Haset, sadece herhangi bir şeye sahip olma değil, aynı zamanda istenilen şeyin bir başkasında olması sebebiyle o kişinin bundan duyduğu hazzı hiddetle ortadan kaldırma isteği olarak düşünmüştür. Yani haset, “neden benim ihtiyacım olan şey bende yok sende var, üstelik sen ona sahip olduğun için keyif alıyorsun, benim ihtiyacım olan şeyle keyif almandan nefret ediyorum!” şeklinde anlaşılabilir. Haset, diğer ağır kişilik bozukluklarında olduğu gibi narsisitik kişilik patolojisinde de önemli bir rol oynar(Akhtar, 2016). Klein hasetin kaynağını, erken dönemde anneyle olan ilişkide doyum veren özgün deneyimlere kadar götürmüştür. Bu yaşantılar sadece çocukta hoşnutluk duyumu değil aynı zamanda bu hoşnutluk ve hazzın kaynağı olma arzusunu da uyandırır.
Narsisistiklerde bilinçli ya da bilinçsiz haset, dikkati çekecek kadar ön plandadır. Çünkü başka birinin iyi ve başarılı olması kendi yetersizlik duygularını tetiklediği için ciddi bir rahatsızlık yaratır. Narsisizm ve hasetle bağlatılı duygulanımlar, kedisini ortak savunmalards da gösterir. Her ikisine yönelik özellikle üç temel savunma vardır, bunlar değersizleştirme, tüm güçlü kontrol ve narsisistik içe kapanmadır. Örneğin kişi, kendisinde haset yaratan şeyin verdiği rahatsızlığı bastırmak için onu değersizleştirecektir. Ardından haset doğuran kişiyi kontrol etme arzusuyla evlenme, işe alma, denetleme, sahiplenme gibi yollarla tüm güçlü kontrol kullanacaktır. Veya narsisistik içe kapanma yoluyla bir tür kaçınma davranışı geliştirecek ve böylece haset duyduğu nesnelerin kendinde yarattığı baskıdan uzaklaşmış olacaktır. Özellikle bu savunmalar hemen hemen tüm kişilik bozukluklarında görülmekle birlikte bu düzeneklerin kullanımı en fazla narsisizmde belirgindir.
NARSİSİZM OLGUSUYLA ÇALIŞAN TERAPİSTLERİ BEKLEYEN ZORLUKLAR ve ÖNERİLER
Bu zorluk ve önerileri, daha çok Aktarım Odaklı Psikoterapi(AOP) metodu ile çalışan arkadaşlarım için sıraladığımı ifade etmeliyim. İlk olarak ve kısaca söylenebilecek şeyler şunlar;
Terapi, uzun süreler boyunca çıkmaza girebilir ve terapist nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda kararsızlık yaşayabilir. Bu çıkmazın sebebi, terapistin tespit edemediği veya yeterince detaylı çalışılmamış kronik aktarım ve karşı aktarımların varlığı olabilir(Schlesinger, 2005). Aynı zamanda yeme bozukluğu madde kullanımı gibi semptomların teşhis edilmemesi, bunlarla ilgili yeterli tedavi görmemiş olması, kişilik örgütlenmesinin yanlış teşhis edilmesi ve çeşitli ikincil kazançlar terapiye çıkmaza sokabilir. Narsisizme sahip bir kişiye, kırıldığı anlarda dahi büyüklenmeciliğe ihtiyaç duymadan veya ötekileri küçük ve değersiz görmeye çalışmadan kendisini kabullenmesini sağlayan bir terapist, zor bir konuda oldukça etkili ve sabır içeren bir çalışma yapmıştır. Sadece narsisizm değil, türü ne olursa olsun bir kişilik bozukluğunun terapisini yapmak ve iyi sonuçlara ulaşmak, uzun dönemleri içeren terapötik bir sabır gerektirir. Ancak sabırlı olma gerekliliği, terapist açısından can sıkıntısı ya da cesaret kırıklığı gibi karşı aktarım tepkisine de yol açabilir. Bunlara ek olarak sinirlenme, yetersiz hissetme, uyuklama, tedavide hiç ilerleme olmuyormuş gibi hissetmeyi içeren çeşitli karşı aktarım deneyimleri de ortaya çıkabilir. Bu tür duyguları deneyimleyen terapist; gerçek ve insani özellikleri olan bir kişi olarak algılanmak yerine, karşıdaki kişinin öz saygısını sürdürmesine yönelik bir araç olarak kullanıldığını farketmesiyle birlikte moral bozucu hislere ve mesleğine dair umut kırıcı düşüncelere dalabilir. Üstelik bu duyguları sadece yaşamakla kalmaz ve tedavide erken yorumlama yapma gibi hatalı müdahalelerde bulunabilirler. Üstelik bu duygular, narsisizm ile çalışan terapistlerde, diğer kişilik patolojileri ile çalışan terapistlere göre daha sık ve süreğen bir biçimde ortaya çıkabilir. Terapistler deneyimledikleri bu içsel tepkilerin “beklenilen ve anlaşılabilir bir süreç olduğunu kendilerine hatırlatmaları” narsisizmle çalışmanın verdiği huzursuz edici hisleri denetleyebildiklerini, hatta empatik kapsayıcılığa ulaştıklarını da bildirmişlerdir (Nancy, 2011). Bu nedenle bir terapist olarak neyi yanlış yaptığına ilişkin düşünceler içinde kaybolmak yerine kişiye ilişkin klinik formülasyonu gözden geçirmek ya da yenilemek daha rahatlatıcı olacaktır. Öte yandan narsisizmli bireyin tedavisinde kurulacak tedavi çerçevesinin, terapinin son aşamasına kadar stabil bir biçimde yönetilmesi gerektiğinin önemini ve söz konusu çerçeveyi kırma davranışının terapistten geldiği zamanlarda bunun açık bir karşı aktarım belirtisi olduğunu düşünmek önemli görülmektedir.
Terapistin kendi karşı aktarımına da içsel olarak dayanabilmesi, danışan tarafından kendisine yansıtılan kendilik ya da nesne tasarımının doğasını inceleyebilmesine de olanak sağladığı unutulmamalıdır.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde, bu süreci üstlenecek olan terapistler, narsisizmli bireyler karşısında deneyimleyecekleri bu zorlukların, sadecece karşıdan gelen malzemeler sebebiyle olduğunu düşünmeden kendi içsel süreçlerinizi ele alabileceğiniz bir terapiden geçmiş olmanız gerekmektedir. Veya bir an evvel başlamanız gerekmektedir. Ek olarak deneyimli bir süpervizörden, sürecin tüm aşamalarında destek almak ihmal edilmemelidir.
Sanırım en önemli uyarıyı en sona bıraktım; bu kişiler sizin danışanlarınız. Size kendinizi kötü hissettiriyor diye çeşitli ortamlarda(akademik ortam dahil) duygularınıza hakim olamayıp kötüleyici sözler sarf edemezsiniz. Söz konusu kişilerin genetik alt yapıları şöyle dursun, nasıl bir çevrede ve ne tür etkileşimlerle büyüdüğünü, hangi dinamik faktörler nedeniyle sıkıntılı ilişkiler kurduklarını bir an bile unutmayıp mütemadiyen saygı duymalısınız. Terapi odasında dahi bu kişileretahammül edemeyeceğinizi düşünürseniz daha fazla devam etmek yerine, uygun bir şekilde başka bir terapiste yönlendirme yapmalısınız.
Yorumlar